9 Ara 2020

Kırmızı Kar Yağınca / Kelime Oyunu

İRLANDA,KİTAP,TUTKU,VİSKİ,KIRMIZI 

Kelime oyunu etkinliğimizin ikinci haftasındayız. Bu hafta kelimeleri sevgili Kırmızı Ruh seçti kendisine teşekkür ediyorum. Benim için yine çok zevkliydi.

Bir gün anneannem mutfakta havuçlu kek yapıyorken kız kardeşimle mutfağa girdik. "Biz çok sıkılıyoruz." diyerek şımarıklığımızı sürdürmeye devam ettik "Bizimle ilgilenir misin? Oyun oynayalım mı mesela tonton anneannem benim." öyle içten öptüm ki ne kadar kafasını sallasa da ne kadar eliyle gidin başımdan dercesine bizi savuştursa da kıyamadı en nihayetinde "Kıyamıyorum da. Peki o halde geçin oturun bakayım, şu gereksiz yüksek sandalyelere." yüksek olması ile sandalyenin ne suçu vardı bilmiyorum doğrusu ama değinmeden geçemedi. Şimdilerde hasret kaldığım ses tonu ile başladı anlatmaya. 


"Ne zaman olduğunu hatırlayamıyorum. Yaşam döngümüzün içinde pek de önemsemediğimiz bir zaman diliminde İrlandalı bir genç sürgün edildiği ülkesine kavuşmak için yanıp tutuşuyormuş." Hemen atlayıverdim "Neden sürgün edilmiş ki? Ne yapmış? Vatan haini miydi yoksa?" anneannem sürmeli gözlerini devirerek ciddi bir ses tonu ile "Dinleyecek misin evlat?" dedi. Hızlıca kafamı salladım yoksa vazgeçebilirdi ve ben bu ihtimali soğuk, sıkıcı İrlanda gününde göze alamazdım. Sözlerine büyük bir sükunet ile devam etti "Neden mi sürgün edilmiş? Neden olacak bizim olan viskiyi İsveç'e sattığı için." kardeşimle ben karnımızı tuta tuta gülmeye başladık  "Yok artık anneanne fırının sıcağı çarptı herhalde. Hahahah" anneannem arkasını döndü "Densiz! Fırının sıcağı ne çarpacakmış beni? O vakit çıkın mutfağımdan." dedi. Kardeşimle ikimiz birbirimize baktık ve sonra aynı anda "Asla!" dedik anneannem hem halimize gülüyor hem de keki fırına koyuyordu sonra hemen arkasını döndü  parmaklarını piyano çalar gibi oynattı ve "Aha! Sonra ne mi oldu dersiniz gerçekler ortaya çıkarıldı." ben duramadım "Anneanne en başından, detaylı daha güzel olur sanki." dedim. Anneannem haklı olduğumu düşünerek heyecanla anlatmaya başladı "Genç, çalıştığı viski fabrikasında işini tutku ile yapanlardanmış her gün işine gider, elinden geleni yapar düzenli maaşı ile karşılığını alırmış ama bir hırsı varmış ki sormayın. Gözü hep patronun üstündeymiş patron fabrikadan ayrılınca onun koltuğuna oturur hayaller kurarmış. Bir gün onunda bu koltukta olacağına inanırmış oysaki ne demiş Voltaire ''Hırs,bir sandalın yelkenini şişiren rüzgara benzer; fazlası gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar.'' kaşlarımı kaldırdım başımı hafifçe sallayarak ''Yaa ne güzel demiş. Peki o İrlandalı genç hangisini seçmiş?'' anneannem sorumu beğendiğini belirten bir tavırla parmağını şıklattı bir yandan da fırına koyduğu havuçlu kekin derecesine meşhur tarif kitabından bakıyordu ''O genç olduğu yerde durmayı seçmiş fakat şimdilik.'' yanda duran bardağa dudak payı su koydu sonra onu içti ve bir denli iç çekerek yeniden devam etti ''Bir gün genç işe gitmeye hazırlanırken annesi fenalık geçirmiş kadının yaşı epeyce de varmış. Gencin ise annesini emanet edebileceği kimsesi yokmuş bu nedenle bir günlüğüne işe gitmemiş yalnızca bir günlüğüne. O fabrikaya girdiğinden beri işini, gücünü aksatmayan biriymiş çok emeği varmış fakat işe bakın ki o gün fabrikaya müfettişin gelesi tutmuş. Gencin yapması gereken bir sorumluluğu daha varmış ki evrakları sabahın erken vaktinde patrona teslim etmek. Peki etti mi dersiniz? Elbette hayır. O gün annesini kaybetmiş bir şekilde eve dönmüş üzüntüden işiyle ilgili her şeyi unutmuş annesinin cenaze işlemleri ile ilgilenmiş filan derken aklına işi gelmiş. Kimseye haber de verememişti. Ama dert etmemiş çünkü anlayışla karşılanacağını düşünüyormuş.'' anneannem kendi yorumunu kattı ''Saf oğlan!'' gülüştük. "Ertesi gün işe gitti ama kovulmuştu. Sonra gözünü bir hırs kaplayıverdi bir gün fabrikaya gizlice girmiş ve bütün evrakları çalıp İsveç ajanı bir arkadaşına satmış. Sonra da bu diyarlardan sürgün edilmiş. Son." o kadar saçma geliyordu ki kulağa inanmamakla yetinecekken kardeşim soru sordu ''Adı neymiş peki bu adamın?'' anneannem tavanda yazıyormuş gibi tavana baktı baktı ''Hatırladım! John Tales.'' sonra dayanamayıp ben sordum ''Peki ne zaman geri döndü?'' anneannem pişen havuçlu keki tabağa koyup önümüze verdi ve dedi ki ''Kırmızı kar yağınca...''

O zaman bu dediğini anlamamıştım ama şimdi daha iyi anlıyorum.
John Tales bir daha hiç geri dönmedi.

3. Hafta Kelime Oyunu Etkinliği Kelimeleri 

*Zambak *Hayal *Diyar *Özgürlük *Dilek 

Benim seçtiğim kelimeler ise bunlar. Haftaya görüşmek dileğimle :) Kolay gelsin. 

3 Ara 2020

Turgut Reis / Kelime Oyunu

 DENIZ,KAYIKÇI,DEDE,SİMİTÇİ,ARABA 


Güneş yeni yeni batmaya başlamış,ben küçük bir taburenin üstünde oturuyor uzaklara dalmış aklımdan geçenleri düşünüyordum birden bir el uzandı arkamı döndüm "Baba. Hoş geldin." babam başını hafifçe salladı "Hoş buldum hoş bulmasına da... Nerelere dalmış benim güzel kızım?" yaptığım,hissettiğim şeyleri ister istemez dışa vuran,belli eden bir insanımdır o anda da bunu yaşıyorduk. "Hiiç... Öyle teknelere bakıp güneşe doğru nasıl kaybolduklarını seyrediyorum." teknelere uzun uzun baktı sonra yoldan geçen simitçiye bakıp arabasına doğru yürüdü "Ustam! İki simit,iki çay verebilir misin?" babam bir şey anlatacağı zaman yiyecek,içecek ister bir denli iç çekerdi. "Teşekkürler eline sağlık... al bakalım" simit ve çaylar gelmişti, Simitçiye teşekkür edip parasını verdikten sonra bana döndü "Sana bir kayıkçı hikayesi anlatayım mı?" başımı hızlıca salladım "Öyleyse dinle şimdi. Bir zamanlar bir balıkçı varmış. Hangi limana  kayığını yanaştırsa o liman berekete uğrar balıklar akın edermiş bir rivayet de odur ki yalnızca bu uğuru denizdeymiş. Normalde sakar,uğursuz bir adammış. Bu adam bir gün denize açılırken teknesinde yeşil bir şişe bulmuş. Açmış bakmış bir not evirmiş,çevirmiş sonra açmış okumaya başlamış." babam o sırada sesini kalınlaştırdı "Bu bir hazine ve sen buldun şimdi çöz bilmeceyi senin olsun." devam etti "Adam evirmiş, çevirmiş sonra ne yaptı dersin? Denize fırlatmış. Günler geçmiş bir tane daha bulmuş açmış,bakmış aynı not yine atmış sonra bir tane daha gelmiş en sonunda dayanamamış kırmış dümeni gitmiş hazine olduğu söylenen bilinmeyen diyara." sustu. Uzaklara daldı. 
Dayanamayıp sordum "Eee sonra ne olmuş?" "Sonrası meçhul kimse bilmiyor biri der ki alabora oldu kayığı,biri der ki gidemedi bile başına bir iş geldi." sonunun bilenemezlik ile bitmesi üzmüştü ama yinede sevdim "Peki adı neymiş kaptanın? Ne zaman olmuş bu olaylar?" gözleri dolu dolu baktı,eli ceketinin cebine gitti bir fotoğraf çıkardı "İsmi Turgut Reis." o an benim de gözlerim doldu ağzımdan şu sözler çıktı "Ama... Dedem." babam uzaklara daldı "Evet,kızım. Deden." dedem hakkında pek bir şey bilmesem de yine de o olduğunu anlamıştım.Fotoğrafın arkasını çevirdiğimde ise "Sene 1970. İzmir, Foça. Turgut Reis" yazısını gördüm ve babama sarıldım. Akşam güneşini birlikte seyredaldık. Denizin güzelliği,İzmir Foça'da...


Sevgili Kırmızı Ruh'un  başlattığı bu etkinlik için teşekkür ederim. Gerçekten zevkliydi. Yazma şansını verdiği için Sevgili Deep'e de teşekkür ediyorum :) 

Mustafa Kemal'in Askerleriyiz!

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'tür.  Fiziksel olarak aramızda bulunmuyor oluşu onun tamamen ebediyete intika...