9 Kas 2024

Ata'ya Minnet

 “Ben nerede bir çift göz gördümse tuttum onu güzelce sana tamamladım. Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu. Bir bunun için yaptım.” der Cemal Süreya bir şiirinin dizelerinde. Aklıma hemen sen gelirsin Ata'm. Çünkü ben de nerede bir çift göz gördümse senin ,denizin yahut gökyüzünün bile kıskanabileceği, masmavi gözlerine tamamlarım. Mesela okula giden bir kız çocuğunun gözlerinde görürüm. Okula giden küçücük bir kız çocuğunun gözlerindeki umut ışığında, eğitim arzusunda görürüm seni. Bir Anadolu gencinin yahut yaşlısının gözlerindeki vatan sevgisinde görürüm. Bu vatanda bulunan her Türk evladının kendi milletinin marşını okurken ki duruşunda, bayrağına bakışında, sesindeki kararlılığında görürüm Ata’m. Bir Anıtkabir gezisinde ziyaretine gelen evlatlarının yangın yüreklerinde, minnet dolu buğulu bakışlarında görürüm. Gördüğüm o binlerce gururlu, kararlı, yiğit, cesur gözü tutup güzelce sana tamamlarım. Sen binlerce kez yaşayasın diye yaparım bunu, bir senin için yaparım. Kalbimde hissederim seni Ata’m! Ayağımı bastığım toprakta, aldığım nefeste, adını andığımda titreyen sesimde hissederim seni.

 Zaman ve hislerim bir 10 Kasım sabahı durur seninle. Saatin tam da 9’u 5 geçtiği vakit hem de...

29 Ekim 1933 günü senden duymadığımız fakat kağıda yazdığın yazıyı hatırlıyor musun Ata’m? Hani Cumhuriyet’in onuncu yıldönümü kutlanırken Ankara’da milletine seslendiğin vakit elindeydi. 7 sayfaydı hani... “Türk Milleti, ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet, bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türk'üm diyene!” diyerek sonlandırmıştın sözlerini. Peki ya söyleyemediğin şeyler de var mıydı Ata’m? Günün coşkusu bölünmesin diye, veda eder gibi konuşmamak için üstünü çizdiğin birkaç satır yazın var mıydı? Sen de biliyorsun ki şu sözler yazıyordu o kağıtta Ata’m: “Bu söylediklerim hakikat olduğu gün senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni Hatırlayınız.”

Seni unutmak ne mümkün Ata’m!

Biz 1938’den bu yana hiçbir zaman: Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temelini unutmadık. En kıymetli hazinemizi unutmadık. İstikbalde dahi bizi bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve hârici bedhahları unutmadık. Emanetini unutmadık. Biz seni hiç unutmadık Ata’m! Seni bir gün değil bir saniye bile unutmadık. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bulunan, yaşayan ve Ata’nın evladı olan her Türk, bugün şehidinin kanıyla sulanmış bu kutsal vatan topraklarında kendi milletinden insanlarla kendi dilini özgürce konuşabiliyor ve yaşayabiliyorsa bunu tek bir kişiye borçludur o da evladı olduğum, olduğumuz; Başkomutan, Ulu Önder, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Sonsuz sevgi, saygı, özlem ve minnetle... İzindeyiz Ata'm. Ta ki son Kasım'a dek...

Okuyucuma dipnot:

Geçen sene bu zamanlar okulumda 10 Kasım için bir anma töreni düzenlenecekti. Edebiyat öğretmenim bir toplantı yapıldığını ve düzenlenecek anma töreninde konuşmayı okulun kuruluşundan beri ilk defa bir öğrencinin yapılmasını istendiğini bu kişi için de benim adımın verildiğini söylemişti. Senenin başında herhangi bir edebî faaliyette bulunmayacağıma dair kendime söz vermiştim çünkü katılacağım edebî faaliyet dışında ailem,arkadaşlarım,derslerim her şeyden kendimi soyutlayıp işime odaklanıyordum. Fakat bu sefer başkaydı. Konu Mustafa Kemal Atatürk'tü. Onur duyardım. Hiç düşünmedim ve kabul ettim. Yazmak istiyordum. Teneffüslerde bilgiler topluyor, karalamalar yapıyordum yaklaşık bir buçuk hafta öyle geçti fakat hâlâ Mustafa Kemal Atatürk'e layık bir yazı yazdığımı düşünmüyordum (ona layık bir yazı yazdığımı ve yazılabileceğini hâlâ da düşünmüyorum fakat yazmak istediğim olabilecek en iyisini yazmaktı) son birkaç gün kala yazımı toparladım ve teslim ettim. Edebiyat öğretmenim bana "Yağmur, Mustafa Kemal Atatürk'e "Ulu Önder" ifadesinin kullanılmaması gerekiyormuş geçen senelerde müdür bey bu yazıyı kullanan edebiyat öğretmeninin yazısından bu ifadeyi silmiş böyle bir şey yaşamayalım. Yazma." dedi. Benden böyle bir şey istemesine mi yoksa müdürün yaptığına mı şaşırayım bilemedim. "Tabii ki bu ifadeye mutlaka yer vereceğim hocam. İsterse bir de benim yazımdan silsin." dedim. Aradan bir gün geçti yazımı okumuş müdür bey. Hocamın yanına gittiğimde gözleri buğuyluydu. Anladım. Fakat bir yanım hâlâ ihtimal vermek istemiyordu. Bir baktım o ifadeyi kağıtta öyle bir çizmiş ki mavi bir tükenmezle... Kağıdın arkasına çıkmış izi... Görür görmez öğretmenler odasının ortasında "Bu ne hadsizlik?!" diye bağırmaya ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. Öğretmenlerim sakinleştirmeye çalıştıkça "Bu adam nesil yetiştiriyor!" diye ağlamaya başladım. Bu zihniyetle dört sene mücadele vermiştim. Necip Fazıl'a yer vardı fakat Nâzım Hikmet'in bahsi geçemezdi. Fon müziğinde Zülfü Livaneli'ye bile yer verilmezdi. Bu adam üstelik edebiyat öğretmeniydi. 

Aradan bir saat geçti beni yanına çağırdı. "Anlat bakalım neymiş sorun?" dedi. Sakin bir şekilde kendimi açıkladım ve öfkemi bastırmaya çalıştım. Önder olanın Hz. Muhammed ve Ulu olanın Allah olduğundan bahsettiğinde okuduğu yazının bir dinî metin mi yoksa edebî metin mi olduğunu sordum ve ekledim. "Önünüzde duran kağıtta yazılanlar dinî içerikli bir metin değildir. Orada yalnızca Mustafa Kemal'den bahsedilmektedir. Beşer olan herhangi biri nasıl ki bir yaratıcıyla kıyaslanamaz ise siz de kıyas yapamazsınız." dedim. Lafı uzatmadım. "2023'ün Ocak ayında İstanbul'a gittiğimde Necip Fazıl'ın mezarına gittim; başında dualar okudum,şiirler okudum." dedim. Gözlerinin içi parlıyordu bu cümleleri kurduğumda... Ve sözlerime devam ettim. "Fakat ben Nâzım Hikmet'in mezarına gidemiyorum çünkü Moskova'da Novodeviçi Mezarlığında..." dedim. Gözünün feri söndü bu cümleleri kurduğumda. Anlayacağımı anlamıştım. Yazdığım kağıdı göstererek "Ya 10 Kasım günü bu yazdığım kompozisyonu "Ulu Önder" ifadesiyle okurum ya da siz kendinize başka bir öğrenci seçersiniz." dedim. Müthiş bir hoşnutsuzlukla "Nasıl istersen..." diyebildi. 

Ben 10 Kasım 2023 tarihinde bu yazıyı konferans salonunda yüksek sesle, "Ulu Önder" ifadesiyle okudum. 

Bu olay kimine çok gereksiz kimine yaptığımın saygısızca ve n'olursa olsun onun bir öğretmen olduğu düşüncesine kadar gidebilir. Yaptığımdan pişman değilim. Hatta az bile tepki verdiğimi düşünüyorum. Adının anılmasından rahatsız olan,korkan kim varsa her zaman daha gür söyleyeceğim! 

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e saygı, sevgi ve hasretle...


Ata'ya Minnet

 “Ben nerede bir çift göz gördümse tuttum onu güzelce sana tamamladım. Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu. Bir bunun için yaptım.” der ...