16 Ağu 2022

Sezen'li Bir Yazı

Bunca zaman kendimi öyle bir fanusa yerleştirmişim ki; o kadar ince o kadar kırılgan bir camda büyütmüşüm ki o cam en ufak bir darbede çatlamış.

Sonra bir gün bi' vurgun yemişiz misalen.
Fanustaki oksijen bitmiş havaya saçılanların da her bir zerresini ellerimle yakalamaya çalışmışım.
Veyahut fanustaki su bitmiş ben yerde kalan cam kırıklarının arasında elimle tek tek topladığım "can kırıklarımı" birleştirip bir kayık yapmışım kendime.
Yaptığım kayıkta o ince ve kırılgan camdan yapılmış yine dağılmışım, batmışım.
Ama bu sefer ilk darbede
Ve kalbimin içinde kocaman bir arbede
Sonsuzluğa uyanıyor; yeni bilinmezliklere,  yeni sensizliklere...


Sezen Aksu'yu gerçekten çok severim. Taslakta bulduğum bu yazımı onunla taçlandırmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Sağlıcakla kalın. 🌸

5 May 2022

Sevgili 16 Yaşım'a

Sevgili 16 yaşım, 
Hoş geldin. 
İçtenlikle karşılıyorum seni ve tabii biraz daha olgunlukla... Her zamankinden daha fazla duyguyla ve diğer yaşlarıma karşı büyük bir suçlulukla... Seviniyorum hatta aynı zamanda büyük bir beklentiye kapılıyorum bu yaşın bana getireceği güzelliklerin hayaliyle... 
Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğu bilinciyle senin güzelliğinin bana getireceği büyük galibiyet ve mağlubiyet arasında kalıyorum. İkisine de ihtiyacım var bunu biliyorum. 
Afili cümleler kuruyorum şimdi de sanki hiç gitmeyecekmişsin gibi... 
Seneye farklı bir beklentiye gireceğimi bile bile...
Ama bu sefer bu anı düşünmek, bu yılı yaşamak ve bunun sürüp gitmesini istiyorum, diliyorum. 
Sen hoş geldin bende hoş buldum. 
Hayatımda güzel yenilikler, yeni başlangıçlar ve sevdiğim insanlarla uzun bir yolu emin adımlarla yürümeyi diliyorum. Bu benim senden en büyük beklentim. 
Hoş geldin 16 yaşım! 


25 Nis 2022

Kendi Dünyamdan Günlükler 9

 

 Herkese merhaba! Nasılsınız pek değerli okuyucularım? Nasıl geçiyor günleriniz? Umarım her biriniz çok iyisinizdir.
Bu seriye devam etmeyeli o kadar uzun zaman oluyor ki... Gerçekten özlemişim doğrusu. 
Fakat yalnızca bu seriyi değil bu ortamda bulunmayı da özlemişim. Uzun zamandır yazma konusunda herhangi bir etkinlikte veya üretkenlikte bulunmadığım için kendimi de biraz suçlu hissediyorum açıkçası fakat bu yine de yeniden yazma isteğim duygusunu engelleyemiyor. Çünkü o duygu içimde hâlâ bir yerlerde var. Ama inanır mısınız bunu kaybetmekten o kadar korkuyorum ki... Aslında taslakta bir sürü yazı var ama galiba gerçekten taslakta kalmalılar. 

Cemal Süreya;
''Dökmeye niyetim yok içimi, zor sığdırdım zaten.''

Son aylarda fazla yoğundum. Hem dersler açısından hem de kendi içselleştirdiğim ve sorun ettiğim bazı durumlardan dolayı burada bulunamadım. Birde tabii aklımın hep bir köşesinde bulunan bölüm seçimi konusunu da atlamamak gerekiyor. Karar vereceğim zaman gün geçtikçe yaklaşıyor.
Bu günlüklere başladığımda ilk zamanlarda yazdığım bir yazı vardı bu konuyu da sizlerle paylaşmış ve kafamın karışık olduğunu söylemiştim. 
Aradan uzun bir zaman geçti ve ben galiba bazı durumları netleştirdim. Öncelikle bilmelisiniz ki sözeli gerçekten çok iyi olan ve matematiğe biraz daha önem vermesi gereken bir eşit ağırlıkçıyım. :))
Sayısal okuyamayacağımı düşünüyorum. İlgi alanlarım, doğru ve yanlışlarım bu yönde olduğunu gösteriyor. 
Mesela fizik benim için tam bir işkence! Anlayamıyorum. Aslına bakarsanız anlamak için çaba sarf etmeyi bırakalı da uzun zaman oluyor fakat yine de kurtarabildiğim kadarıyla idare ediyorum. Kimya ve biyoloji bir eşit ağırlıkçı için gayet iyi aslında. Yalnızca hesaplama belirten konu ve sorularda kafam karışıyor. Durum böyle olunca bana da açık ara farkla eşit ağırlıkçı olma düşüncesi daha mantıklı ve baskın geliyor. 
Ve geriye kalıyor meslekler!!!
Galiba Hukuk okuyacağım veyahut belki de Uluslararası İşletmecilik olur henüz bilmiyorum. Uluslararası İşletmecilik benim için iyi olabilir çünkü yabancı dilime güveniyorum üstüne koyarsam gerçekten kendimi iyi noktalara çekebilirim fakat bu mesleği gerçekten istediğimi düşünmüyorum. 
Hukuk... 
Hukuk benim için akıllıca bir seçim olabilir. Karakteristik özelliklerim, düşünce yapım bunu fazlasıyla doğruluyor. Ve istiyor da olabilirim. :))  Fakat yine de tam olarak ''Evet, kesinlikle bu!'' diyemiyorum. Ve şu an için başka meslek de düşünmüyorum. 
Durum bu şekilde. (Tavsiyeleriniz olursa gerçekten çok sevinirim.)
Ödevleri, yazılıları ve denemeleri atlattık sırada projem var. Yetiştirmeme ise 3 gün var ve ben ise burada blog yazıyorum! Ama yetiştireceğimden emin olabilirsiniz son dakikaları halletmek benden sorulur. (bununla övünmüyorum, tamam belki de övünüyorum ama bu böyle :)) ) 
Bazen fazla gamsızım. Bu huyumu hiç sevmiyorum doğrusu. 
Ve birde 9 Mayıs'a yetiştirmem gereken bir Almanca hikaye yazacağım. Okulum tarafından yapılacak. Almanca öğretmenim benim yapmamı istedi. Bende seve seve kabul ettim tabii. Kırmızı Kar Yağınca bence gerçekten güzel bir öykü olduğu için onu vermek istedim hatta verdim ve kendisi okudu fakat İsveç, İrlanda, ajan kelimeleri siyasi olabilirmiş bu yüzden başka bir ''umut verici'' yazı yazmamı istedi. ''Son  zamanlarda bu biraz zor fakat denerim.'' dedim. Aklıma bir şey gelmiyor. Umarım bir an önce bu meseleleri hallederim. Büyük dertler değil ama önemli şeyler sonuçta en azından benim için tabii. 
Son birkaç aydır kitap okuyamıyordum. Bazen oluyor böyle sıkılmışlıklar, bıkkınlıklar... Ama sonra kendime bunun bu şekilde devam edemeyeceğini belirttim. ''Sessiz Kalma!'' adında konusu ırkçılık olan bir kitaba başladım. Çok uzun bir zamandır okumak istiyordum zaten ve sonunda yaklaşık bir buçuk haftada 391 sayfayı bitirdim. Çok akıcı ve ırkçılık konusunu yaptığı benzetme, betimlemeler, sözler ve konu ile oldukça güzel ele almış bir kitaptı. Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. 

Hatta kitabın filmi de internet üzerinde bulunmakta dilerseniz izleyebilirsiniz ama kitap ile film arasında çok fazla kopukluk, üstü kapalı belirtilen ve öylesine geçiştirilmiş konular oldukça fazlaydı bu yüzden filmi beğenmedim. Tavsiye etmem. Ama kitap okunmaya değerdi. 
Kitap, film, dersler... olaylar bende böyle ilerliyor. Umarım sizlerde iyisinizdir. Bir an önce kaçırdığım yazılarınızı okumak istiyorum. Ziyaret etmem gereken çok blog var. :)
Bir yerden başlamak gerekiyor diyorum ve bu yazıyı yazarken bana eşlik eden parçayı sizlere sunuyorum. Umarım beğenirsiniz.
Yakın zamanda görüşmek üzere!
Sağlıcakla kalın. 🌸


Ve Oğuz Atay'dan...

"Bazılarımız şiirlere, şarkılara, filmlere, kitaplara tutunuyor... Sanırım artık insan, tutunamıyor insana." 












Okuyucuma Not: Bugün proje teslim günü. (29 Nisan 2022) 
Ve projem yetişti! Son dakikaların ustasıyım. Ve kabul, bu durumla övünüyorum. :))) 

13 Şub 2022

Kimsesiz Kasılması Rahatsızlığı

Siz hiç birinin ''Nasılsın?''ına ihtiyaç duydunuz mu?
Sizin de omuzlarınızdan başlayıp göğüs kafesinize kadar devam eden bir kalp, damar, nefes, his, kimsesiz kasılmanız oldu mu?
Bir doktora gözüktünüz mü bu sebepten? Söyledi mi size şifayı neden kaptığınızı?
Siz hiç ''Neden?''lerle yaşadınız mı? 
Ben yaşamadım. 
''Sonuç''lar vardı bir tek hayatımda. Hep de öyle olmadı mı zaten?
Ben ve sonuçlarım. 
Kendimi bildim bileli bir hataymışım numarası yaptım. 

...

Aha bak işte bizim aşağı komşunun oğlu Bora çıktı yine sahalara...
Ne çocuk ama! Doğduğu günü bilirim. O günden beri yerinde durmuyor bu çocuk. 
Yok yahu mecaz yapmıyorum vallahi de durmuyor billahi de durmuyor.  
E şimdi haklı olarak soracaksınız bu çocuk hiç mi uyumuyor diye.
Yok. Uyurgezer bizimki. Bir bebekken yerinde durabildi o kadar. 
Aşağıdan haşır huşur kağıt sesleri gelmeye başladı bak Semra Hanım kavga ediyor yine bizim görevli Hüseyin'le.
''Ablacığım insan öder şu faturayı kaç ay oldu bak ama...'' diye söyleniyor yine bizimki. 
Sabah bir ekmek istedim gitmiş seçmiş en güzelini sağ olsun. Oturdum bir bütün ekmeği iki dilim peynirle yedim. Bu ay bir şeyler yazamadık. Çıkamadı baskıya benim satırlar. 
Tutmuyor artık. Gerçi tutturmak için de yazmıyoruz da orası ayrı mesele işte.
Bak konu kaynadı görüyor musun
Benim kafa her zaman bu kadar karışık. Daldan dala atlıyorum kendi içimde. 
Adam bir dur bir şeyi sabit düşün dimi ama?
E şimdi benim kafamın içinde bir komşunun oğlu Bora'nın hareketliliğinin olmadığı ne malum?
Eyvah! Kapı çaldı. Geldi bizim teslimat. 
...
Hani sordum ya size taa en başlarda ''Bir doktora gözüktünüz mü?'' diye. 
Ben yaklaşık bir beş gün önce gittim. Bir baktılar bu kasılma neyin nesiymiş diye. 
Raporu açınca yazan bir sürü jargon!
Zor çevirdim hepsini vallahi. 
Neticeye gelirsek...
Kimsesiz Kasılması varmış bende. 
Bir tür Bora'nın durgunluğu, Semra Hanım'ın faturayı ödemesi, görevli Hüseyin'in kapıyı mutlu çalması gibi bir şeymiş yani.
Yoruldum.
Ben en iyisi kalkıp yazayım yoksa çok birikecek.

Son. 

15 Oca 2022

İyi ki Doğdun Nâzım Hikmet

Nâzım Hikmet

İnsanlar bilmeliler üstat;Vasıfların, insan olmasının önüne geçemeyeceğini.

Ve insanlar bilmeliler üstat;
Kimsenin düşünceleri yüzünden yargılanamayacağını. 

Bir insan hayatında bir kere ölür. 
Sen üç kere öldün. 
Öldürüldün!
İlk ölümün "Ben İçeri Düştüğümden Beri" adlı şiirinde "Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan, hâlâ çocuktur." demene rağmen seni vatan haini olmakla suçlayanlar yüzünden yaşandı.
İkinci ölümün 1934 yılında soyadının senden alınmasıyla gerçekleşti.
Ve son olarak sürgün de ölmüştün. Ülkenden sınır dışı edildiğinde Moskova'da gömüldün.
İnsan hayatında bir kere ölür Nâzım.
Sen 120 yıldır yaşıyorsun.
İyi ki doğdun Vatan Şairi'm.
İyi ki varsın. 

"Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya..." 

Novodeviçi Mezarlığı, Moskova 


İzlemenizi tavsiye ederim. Çok güzel bir şiirdir. Fazıl Say orkestrası ile Genco Erkal da seslendirerek çok güzel bir şekilde devleştirmiş şiiri.

13 Ara 2021

Günbegün

Sıradan bir gün gibi geçen günlerin sonunda hep bir arbede yaşanırken bu sefer gün olağandışı bir tavır sergileyerek hiçbir etmen olmaksızın kendini karşısında bulunduğum masmavi denize ve ufukta batan güneşe bırakıyordu. İnanır mısınız bilmem ama hiç ses etmedim. Ben ses etmeyince günün yorgunluğunu üstünde biriktirmiş ufacık sevgi kırıntısına muhtaç bir kedi gibi bankta usulca yanıma kıvrıldı.  Biraz başını okşadım. "Yoruldum." dedim. İşte ilk o zaman konuştu benimle. Bana "Ben de yoruldum. Ben de..." deyip duruyordu. Bir hayli yorulmuştu. Ya da yorulmayı eş bilmişti bu batan güneşe. Yavaşça yerinden doğruldu. Ayağa kalktı. O masmavi denizden süzülüp gitti. Tüm bedenime sirayet eden güneş ışığında kayboldu. Daha sonra günbegün var olmak üzere...


11 Kas 2021

Kendi Dünyasında 1 Yaşında 🧚🏻‍♀️

Deli cesareti vardır bende. Bazıları "Yapsam mı?" veya "Yapmalı mıyım?" diye düşünürken ben çoktan yapmış sonuca göre de pişman olmuş veya sonuçtan memnun olmuş olurum. 

Bugün, tam bir yıl önce sonunu kestiremeyip ve kendimce bir cesaret gösterip oluşturduğum bloğumun birinci yılı. Hayatımda kendim için yaptığım ve yaptığım için kendimle gurur duyduğum nadir şeylerden biri olan bu blog,  benim hayatımın bir dönüm noktası oldu. Burada kendim yazarak veya sizin yazılarınızı okuyarak kendimi geliştirebilme imkanı buldum. Çok şanslıyım ki erken yaşta bunun bilincine sahip oldum. 

Bir yıl önce bugün yazarak başladığım bir "Merhaba" yazısı ile bugün yazdığım "Kendi Dünyasında 1 Yaşında" yazısı, zamanın tek bir tanımdan ibaret olmadığını gösteriyor ve gözlerimin dolmasına neden oluyor. Kendimle gurur duyuyorum. 

Bir yıldır burada olmama rağmen hiç yüzünü görmediğim, sesini duymadığım siz pek değerli okuyucularım iyi ki varsınız. Her biriniz benim için kıymetlisiniz. Başta Deeptone olmak üzere benim bu mecraya uyum sağlamamı kolaylaştıran herkese çok teşekkür ediyorum. 

Nice yazılara...

Nice komşuluklara...

Ve tabii ki nice yıllara Kendi Dünyasında! 

🧡




Sezen'li Bir Yazı

Bunca zaman kendimi öyle bir fanusa yerleştirmişim ki; o kadar ince o kadar kırılgan bir camda büyütmüşüm ki o cam en ufak bir darbede çatla...