27 Nis 2021

Ağaç Ev Sohbetleri 88

Herkese merhaba. Ağaç Ev Sohbetlerinin 88. haftasındayız. Ağaç Ev Sohbetlerine katılmayalı uzun bir zaman oluyor. İlk fırsatta değerlendirmek istedim. Bu haftanın konusu sevgili Manxcat/KuruksuzKedi'den geldi. Benim kendimce bazı şeyleri sorgulamama neden oldu. Kendisine bu konu için teşekkür ediyorum. İsteyen herkes katılsın :) (İsminin üstüne tıklayarak kendi yazısına ulaşabilirsiniz.)


Sizi başkalarından ayıran, sizi "ötekileştiren" bir niteliğiniz var mı ya da bugüne dek kendinizi hiç "ötekileştirilmiş" hissetiniz mi? Sizi "öteki" yapan niteliğinizin aslında sizi "özel" ve "güçlü" kıldığını farkında mısınız?

Arkadaşımın arkadaşı ile ilk defa tanışmıştım ve çok sıcakkanlı davrandım. Normalde de öyleyimdir gerçekten fakat bu sefer biraz samimiyetsiz olmuş olmalı ki kız kaçar adım uzaklaştı :D Yalan değil ilk kez tanıştığım bir insan bana da yakın davransa kesinlikle samimiyetsiz ve itici bulurum fakat o an öyle değildi sonuçta ne demişler "Dostumun dostu dostumdur." bende öyle davrandım ama karşıdaki kişi benim içten duygularımı bilmediği için elbette anlayamadı :) Yani "bazen" ortamda aşırıya kaçtığım davranışlarım beni diğer insanlardan ötekileştirebiliyor. 

Kimi zaman kimi insanların o an karar veremeyeceği olaylarda ben "Hadi!" deyip büyük bir cesaret göstermiş oluyorum. İşin sonu ister başarı olsun ister başarısızlık yine de yüzümde rüzgarı hissedebiliyorum. İşte o zaman değiyor katlandığım zahmete. Mesela tam şuan uçaktan paraşüt ile tereddütsüz atlayabilirim. Yaparım yani :)) hiç yapamayacak olsam yapamazsın diyene inat yine yaparım  öyle de deliyimdir işte. Bunun da beni diğer insanlardan en azından yakın çevremden ötekileştirebildiğini düşünürüm. 

Benim normal bir yaşantım oldu hep. Kendimden çok dışarıdan başka insanlara karşı yapılan "ötekileştirme" durumunu kendime yapılandan daha sık gördüm. Hoş değil.  Özellikle olaya dışarıdan bakınca daha iyi anlıyor insan.

Farkında olmanın da büyük ayrıcalık olduğu kanaatindeyim. Bazı kişiler sırf birileri eleştiriyor diye kendi özelliklerini sevmeyebiliyorlar ve mutsuz oluyorlar. Bu da bana çok saçma geliyor. İnsan kendini sevebilmeli. Eksiği ve fazlasıyla... 

Benim düşüncelerim bunlardı. Dediğim gibi normal bir yaşantım oldu bu yüzden bu durumla pek karşılaşmadım. 

Sağlıcakla kalın 🌸

17 Nis 2021

Kendi Dünyamdan Günlükler 4

 Herkese merhabaa. Nasılsınız pek değerli okuyucularım? Nasıl geçiyor günleriniz? Umarım çok iyisinizdir.  Ramazan ayı umarım her biriniz için güzel geçiyordur. 

Bu ay yaşadığım şehrin düzenlediği bir hikaye yarışması olacakmış. Katılmayı istiyorum elbette. Şiir yarışmasını kazanamamış olabilirim ama denemeye devam ediyorum. Edebiyat alanında gelişim sürecindeyim ne de olsa :) Henüz ne yazacağıma pek karar veremedim. Bende düşündüm ki blogumda bulunan hikayelerden birini daha da güzel bir hale getirerek yarışmaya gönderebilirim. Hangi hikaye olacağını da pek bilmiyorum açıkçası. Turgut Reis veya Kırmızı Kar Yağınca olabilir diye düşünüyorum (Üstüne tıklayarak hikayelerimi okuyabilirsiniz.) Öneriniz varsa zevkle kabul ederim.  

Son zamanlarda kil hamurundan broş veya aksesuar yapmayı çok istiyorum. Geçen gün fizik projesi için bir takım gerekli şeyler almaya gitmiştim kırtasiyeye sonrasında elimde kil hamuru ve sim bulundu birden. Sağ olsun arkadaşım olaya müdahale etti ama :)) Tam olarak şöyle bir şey yapmayı istiyorum. Umarım yapabilirim. Kesinlikle denemeye değer olduğu düşüncesindeyim. 

Düşüncem için güzel bir örnek 

En son "Her Yas On Sekiz Ay Sürer" adlı kitabı okudum. Bir hafta gibi bir sürede bitiverdi. Sınavlarım ve derslerimden biraz daha vakit bulabilseydim yaklaşık üç günde biterdi diye düşünüyorum.
Kitap akıcı ilerleyen bir kitap. Çok duygu yüklü bir kitap bekliyorsanız yanılıyorsunuz aksine duyguların karakterde çok hakim olarak yansıtılmadığı bir kitaptı. Bazı kısımlarda yazarın vermek istediği mesajları bile sorguladığım hatta bazı kısımları garip bulmuşluğum elbette var fakat genel olarak bakıldığında okunabilir bir kitap olduğu kanaatindeyim. 
Kitabın orijinal ismi "Rabbit Cake" fakat bence bu ismi de oldukça güzel ve kitap ile uyumlu.


Kitabın Arka Kapağı: Elvis Babbitt'in bilimsel gerçeklerle arası iyi: Mesela sarının en fazla mutluluk veren renk olduğunu, sağlıklı bir zürafanın yaklaşık 1.300 kilo ağırlığında olduğunu ve çıplak kör farenin en uzun yaşayan kemirgen olduğunu biliyor. Hatta kısa süre önce uykusunda yürürken boğulan annesinin ardından tuttukları yasın ne kadar süreceğini bile şimdiden öğrendi: Her yas yaklaşık 18 ay sürermiş. Ancak bazı meseleler var ki o da işin içinden çıkamıyor. Örneğin bir diğer uyurgezer olan ablası Lizzie’nin uykusunda kendini zehirlemesini nasıl engelleyeceğini ya da babasının neden durup dururken bir papağanla arkadaş olduğunu bilmiyor. Bütün bunlar bir yana, annesinin tuhaf ölümüne dair sorularına cevaplar ararken bizlere de olağanüstü bilgeliğiyle aile olmaya ve hayata dair pek çok şey söylüyor.

 Hem dürüst hem de neşeli bir anlatıcı olan Elvis; acıya dayanma gücünü samimiyetle aktaran, gerçekten özgün bir ses!


Son olarak bugün okuduğum bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Alıntı : "İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler,bekler,bekler,şakakları zonklayana dek düşünür,düşünür,düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız... Yalnız..." 

Satranç - Stefan Zweig


Sağlıcakla kalın 🌸

7 Nis 2021

Dön Bak Dünyaya 📍



Sessiz bir gün bugün. Yine dört duvarın ev sahipliği yaptığı bir günü daha iyi kötü uğurlarken bir şarkı fısıldanır kulağıma: 

Yalnız kaldıysan
Kalkıp pencerenden bir bak
Güneş açmış mı?
Yağmur düşmüş mü?
Dön bak dünyaya
Herkes gitmişse
Sakince arkana dön bir bak
Dostun kalmış mı?
Aşkın solmuş mu?
Dön bak dünyaya
Bende içten içe derim ki "Dünya dönme bir bak bana!" 
Yorgunum :) 
...
Devam edecektim. Ama bu cümleden sonra devamı gelemedi... Sen yinede dön bak dünyaya sevgili okurum. Bugün güneş açmış,dün yağmur düşmüş, Dünya dönmüş ama kalkıp pencerenden bir bak. 
Sağlıcakla kalın 🌸
Benden size...


4 Nis 2021

Çok Eskiden

 


Yavaşça sallanan sandalyesine kuruldu. İçine o temiz havayı son demine kadar çekti. Sözlerini ardı ardına sıralamaya başladı. Dilinin ucunda birikmiş kelimeleri daha fazla hapsedemedi. 

"Biliyor musun insanlar bence oldukça nankör." Biliyordum elbette ama sessiz kalmayı tercih ettim. O ise yılların sessizliğini içindeki tüm cesareti ile bir çığlığa dönüştürdü. "Yapay çiçeklerin üretildiği bu dünyadan daha ne beklerim? Her şey sahte. İnsanların gülüşleri,bakışları... Robotlar daha samimi bile derdim. Ama onlarıda insanlar üretti. " yavaşça gözlerini bana çevirdi  bu sefer bende dahil olmak mecburiyetinde kalmış gibi hissettim bakışları iki kelam etmem için zorluyordu. "Peki ya eskiler?" dedim. Gerçekten bunu sorabildim. "Ahh eskiler... Oraya hiç girmiyorum bile. Yitip gitmiş,geçmiş bitmiş şeyler işte." derin bir sessizlikten sonra yerinden doğruldu ve yavaşça mırıldandı. 

Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Hani çerçeveler boş
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden
...
 


Sezen'li Bir Yazı

Bunca zaman kendimi öyle bir fanusa yerleştirmişim ki; o kadar ince o kadar kırılgan bir camda büyütmüşüm ki o cam en ufak bir darbede çatla...